İngiliz Sömürgecileri ve Vehhabilik
Mezhepsizlik Mezhebinin (Mealciliğin) temelini kuran, İslamı dıştan yıkmaya gücü yetmeyip içten yıkmayı hedefleyerek Müslüman ülkelerini bölüp, sömürge haline getirmek isteyen İngilizlerdir.
İngilizlerin fitne çıkartarak Müslümanları çökertmekteki asıl hedefleri Ortadoğu’nun zengin petrol yataklarını sömürmek idi.
İngiliz sömürgecileri Mezhepsizliği ilk olarak Vehhabilik adı altında, kendi ihanetlerine yatkın Suudi Arabistanlı din adamı Muhammed bin Abdülvehhab’a kurdurmuşlardır. Bu sapık adam bazı dünyevi menfaatlere sahip olmak için, İngiliz casuslarından Hempher’le işbirliği yaparak, ingilizlerin İslamiyet’i yok etmek çalışmalarına alet olmuştur.
Muhammed bin Abdülvehhab, İbni Teymiye’nin Ehl-i sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyh-i necdi) diye meşhur olmuştu. Düşünceleri, ingiliz paraları ve ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi. Sapık din adamı ibni Teymiye’nin fikirleri ile Hempher’in yalanlarının karışımının adı Vehhabilik olmuştur.
Abdülvehhab oğlu Muhammed, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti. İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile, Arabistan’a yayıldı.
Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti. Daha önce, vehhabiliği gizlice yaymışlardı. Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence ettiler.
Daha sonraki yıllarda Mısır’da faaliyetlerini sürdüren İslam düşmanı İngilizler, piyon olarak sicilli mason Muhammed Abduh’u kullanmışlardır. 1905 yılında Kahire müftüsü iken 2. Abdulhamid Han tarafından görevden alınan sicilli mason Muhammed Abduh, Abdulhamid Han tahttan indirilince Mısır’da tekrar faaliyetlerine İngilizlerin desteği ile talebesi sicilli mason Cemaleddin Efgani ile devam etmiştir…
Bunların Türkiye’deki uzantıları olan dalalet ehli mealciler, Hak mezhepleri ve tasavvufu inkar edip, tasavvuf büyükleri evliyaullahı müşrik olmakla itham etmektedirler. Bu karanlık adamlar, Kur’an-ı Kerim’i yalnız kendileri biliyor ve okuyor görüntüsünü vermeye çalışarak mezheplere tabi olan samimi Müslümanları ve samimi tasavvufçuları bilgisizlik ve müşrik olmakla suçlayarak kendileri küfre girmekteler.
İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Ahmed Bin Hanbel, İmam-ı Maliki Hazretleri hakkında mesnetsiz ve desteksiz göndermeler yaparak müminlerin saf gönüllerini bulandırmaya çalışmaktalar. “Kurt dumanlı havayı sever” sözünü söyleyenler boşuna söylememiş olsalar gerek. Öyle bir taktik geliştirmeye çalışmaktalar ki, 1400 yıldır onca alim ve evliyaullah hakikatleri görememişler de -haşa- bunlar araştırıp doğruları bulduklarını zihinlere kazımaya çalışmaktalar. Kendi akıllarına göre Kur’an’a mana vererek, 1400 yıldır Kur’an ve Sünnet yolundan ayrılmayan, bu hususta en ufak bir taviz dahi vermeyen bu devasa alimleri; “Mezhepçilik yaparak müslümanlar arasında ayrılık yaptılar.” diye suçlamak gafletinde bulunmaktalar.
İmam-ı Azam Hazretleri ki sahabelerden bir çoğu ile muhatab olmuş bir ilim okyanusu iken bu mealciler, mesnetsiz olarak bu büyük alimlere çamur atmaya kalkışıp, İslam Alimlerini Kur’an’ın ayetlerinden habersizmiş görüntüsü vermeye çalışmaktalar. Mademki her şeyi Kur’an’da görmek istiyorlarsa, namaz ve oruç kelimeleri “Kur’an’da görülmedi” diye namazı ve orucu yok mu sayacaklar? Nasıl ki Kur’an-ı Kerim’de namazın ifadesi salat, orucun ifadesi savm olarak geçiyorsa, mezhebin ifadesi de Kur’an’da sırât(yol) olarak geçmektedir. Sırâtın en doğrusu da “sırât-ı müstekîm”dır. Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki;
-”(Rasulüm) Muhakkak ki, sen en doğru yoldasın.” (Yâ Sîn Suresi./4)
İşte bu ayeti kerimeye göre Rasulullah’ın yolunun yani mezhebinin sır’ât-ı müstekîm olduğunu bu ayet belirlemiş oluyor. O’nun yolu ise, ehl-i sünnet yolunun(mezhebinin) ta kendisidir. Yine Fatiha suresinde beş vakit namazlarımızda;
-“ihdines-sırâtal-müstekîm” (Rabbimiz bizi en dğru yol olan Rasulünün yolu Ehli sünnet yolu olan sırat-ı müstekîme erdir”) diye okumuyor muyuz?
Zira O Rasulun (selam ve salat O’na olsun)kendisi Sahih-i Buhari’de ki bir hadislerinde:
-“Kurtuluşa erenler Benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye buyurmaktadır.
Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki, mealen:
“Ey Rasulüm de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.” (Âl-i İmran /31)
Bu ayetlere ve bu ayetlerin manalarına benzer manada ki diğer ayetlere göre de, Rasulullah’a uymak farz olduğuna göre, Rasulullah’ın mezhebi, yani sırat-ı müstekîma uymak hepimize farz oluyor. Müctehid alimler de, bu en doğru yola nasıl tabii olunur, bunun içtihadını yaparak halkı en doğru yola çağırmışlar. Bu alimler “benim çağırdığım sırat-ı müstekımın adı Hanefilik olsun” dememişler. Onu, o zamanda yaşayan halk ifade etmişler ve öyle anıla gelmişlerdir. İtikatta tek olan Ehl-i Sünnet Yolu(Mezhebi) devam edegelmiş, amelde ise yüzün üzerindeki farklı ictihatlardan günümüze sadece 4 mezheb kalmıştır. Rasulün yolu olan itikatta Ehl-i Sünnet Yolu (Sırat-ı Müstekîm), yani mezhebi, amelde ise 4 mezheb günümüze dek gelebilmiştir. Allah, bu hak mezheblerin günümüze kadar ulaşmasına vesile olan müslümanların mekanlarını cennet kılsın. Allahu teala, o müctehid ve mukallid alimlerimizin bu çalışmalarına bol ecirler versin.
Bugün, bu din düşmanlarının piyonluğunu yapanlar, gerek bazı özel Televizyonlarda ve gerekse internette ki karanlık sitelerde pusuda bekleyen leopar gibi, meselenin bilincinde olmayan Müslümanları tuzağa düşürerek gerçek İslam Ehli sünnetten koparmaktalar. Onunla da kalmayıp sapıttıkları o Müslüman gençleri tekrar Müslümanların kuduz bir hayvan gibi salarak kâfirlerin ekmeklerine yağ sürmektedirler…
“Kur’an Dini”, “Bize Kur’an Yeter”, “Tevhid Ehli” gibi isimler adı altında İslam düşmanlarına hizmet eden bu gafiller, kendilerini gerçek Muvahhid addedip, gerçek Müslüman olan ehli sünneti şirk ile suçlamaktalar. Bu piyonlar bilerek veya bilmeyerek sözde tevhid adına İslam düşmanlarına hizmet edip İslama ihanet içindedirler. Müslümanlar dinilerini Kur’an meallerinden değil, İslam İlmihallerinden öğrenmelidir.
İngilizlerin fitne çıkartarak Müslümanları çökertmekteki asıl hedefleri Ortadoğu’nun zengin petrol yataklarını sömürmek idi.
İngiliz sömürgecileri Mezhepsizliği ilk olarak Vehhabilik adı altında, kendi ihanetlerine yatkın Suudi Arabistanlı din adamı Muhammed bin Abdülvehhab’a kurdurmuşlardır. Bu sapık adam bazı dünyevi menfaatlere sahip olmak için, İngiliz casuslarından Hempher’le işbirliği yaparak, ingilizlerin İslamiyet’i yok etmek çalışmalarına alet olmuştur.
Muhammed bin Abdülvehhab, İbni Teymiye’nin Ehl-i sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyh-i necdi) diye meşhur olmuştu. Düşünceleri, ingiliz paraları ve ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi. Sapık din adamı ibni Teymiye’nin fikirleri ile Hempher’in yalanlarının karışımının adı Vehhabilik olmuştur.
Abdülvehhab oğlu Muhammed, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti. İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile, Arabistan’a yayıldı.
Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti. Daha önce, vehhabiliği gizlice yaymışlardı. Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence ettiler.
Daha sonraki yıllarda Mısır’da faaliyetlerini sürdüren İslam düşmanı İngilizler, piyon olarak sicilli mason Muhammed Abduh’u kullanmışlardır. 1905 yılında Kahire müftüsü iken 2. Abdulhamid Han tarafından görevden alınan sicilli mason Muhammed Abduh, Abdulhamid Han tahttan indirilince Mısır’da tekrar faaliyetlerine İngilizlerin desteği ile talebesi sicilli mason Cemaleddin Efgani ile devam etmiştir…
Bunların Türkiye’deki uzantıları olan dalalet ehli mealciler, Hak mezhepleri ve tasavvufu inkar edip, tasavvuf büyükleri evliyaullahı müşrik olmakla itham etmektedirler. Bu karanlık adamlar, Kur’an-ı Kerim’i yalnız kendileri biliyor ve okuyor görüntüsünü vermeye çalışarak mezheplere tabi olan samimi Müslümanları ve samimi tasavvufçuları bilgisizlik ve müşrik olmakla suçlayarak kendileri küfre girmekteler.
İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Ahmed Bin Hanbel, İmam-ı Maliki Hazretleri hakkında mesnetsiz ve desteksiz göndermeler yaparak müminlerin saf gönüllerini bulandırmaya çalışmaktalar. “Kurt dumanlı havayı sever” sözünü söyleyenler boşuna söylememiş olsalar gerek. Öyle bir taktik geliştirmeye çalışmaktalar ki, 1400 yıldır onca alim ve evliyaullah hakikatleri görememişler de -haşa- bunlar araştırıp doğruları bulduklarını zihinlere kazımaya çalışmaktalar. Kendi akıllarına göre Kur’an’a mana vererek, 1400 yıldır Kur’an ve Sünnet yolundan ayrılmayan, bu hususta en ufak bir taviz dahi vermeyen bu devasa alimleri; “Mezhepçilik yaparak müslümanlar arasında ayrılık yaptılar.” diye suçlamak gafletinde bulunmaktalar.
İmam-ı Azam Hazretleri ki sahabelerden bir çoğu ile muhatab olmuş bir ilim okyanusu iken bu mealciler, mesnetsiz olarak bu büyük alimlere çamur atmaya kalkışıp, İslam Alimlerini Kur’an’ın ayetlerinden habersizmiş görüntüsü vermeye çalışmaktalar. Mademki her şeyi Kur’an’da görmek istiyorlarsa, namaz ve oruç kelimeleri “Kur’an’da görülmedi” diye namazı ve orucu yok mu sayacaklar? Nasıl ki Kur’an-ı Kerim’de namazın ifadesi salat, orucun ifadesi savm olarak geçiyorsa, mezhebin ifadesi de Kur’an’da sırât(yol) olarak geçmektedir. Sırâtın en doğrusu da “sırât-ı müstekîm”dır. Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki;
-”(Rasulüm) Muhakkak ki, sen en doğru yoldasın.” (Yâ Sîn Suresi./4)
İşte bu ayeti kerimeye göre Rasulullah’ın yolunun yani mezhebinin sır’ât-ı müstekîm olduğunu bu ayet belirlemiş oluyor. O’nun yolu ise, ehl-i sünnet yolunun(mezhebinin) ta kendisidir. Yine Fatiha suresinde beş vakit namazlarımızda;
-“ihdines-sırâtal-müstekîm” (Rabbimiz bizi en dğru yol olan Rasulünün yolu Ehli sünnet yolu olan sırat-ı müstekîme erdir”) diye okumuyor muyuz?
Zira O Rasulun (selam ve salat O’na olsun)kendisi Sahih-i Buhari’de ki bir hadislerinde:
-“Kurtuluşa erenler Benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye buyurmaktadır.
Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki, mealen:
“Ey Rasulüm de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.” (Âl-i İmran /31)
Bu ayetlere ve bu ayetlerin manalarına benzer manada ki diğer ayetlere göre de, Rasulullah’a uymak farz olduğuna göre, Rasulullah’ın mezhebi, yani sırat-ı müstekîma uymak hepimize farz oluyor. Müctehid alimler de, bu en doğru yola nasıl tabii olunur, bunun içtihadını yaparak halkı en doğru yola çağırmışlar. Bu alimler “benim çağırdığım sırat-ı müstekımın adı Hanefilik olsun” dememişler. Onu, o zamanda yaşayan halk ifade etmişler ve öyle anıla gelmişlerdir. İtikatta tek olan Ehl-i Sünnet Yolu(Mezhebi) devam edegelmiş, amelde ise yüzün üzerindeki farklı ictihatlardan günümüze sadece 4 mezheb kalmıştır. Rasulün yolu olan itikatta Ehl-i Sünnet Yolu (Sırat-ı Müstekîm), yani mezhebi, amelde ise 4 mezheb günümüze dek gelebilmiştir. Allah, bu hak mezheblerin günümüze kadar ulaşmasına vesile olan müslümanların mekanlarını cennet kılsın. Allahu teala, o müctehid ve mukallid alimlerimizin bu çalışmalarına bol ecirler versin.
Bugün, bu din düşmanlarının piyonluğunu yapanlar, gerek bazı özel Televizyonlarda ve gerekse internette ki karanlık sitelerde pusuda bekleyen leopar gibi, meselenin bilincinde olmayan Müslümanları tuzağa düşürerek gerçek İslam Ehli sünnetten koparmaktalar. Onunla da kalmayıp sapıttıkları o Müslüman gençleri tekrar Müslümanların kuduz bir hayvan gibi salarak kâfirlerin ekmeklerine yağ sürmektedirler…
“Kur’an Dini”, “Bize Kur’an Yeter”, “Tevhid Ehli” gibi isimler adı altında İslam düşmanlarına hizmet eden bu gafiller, kendilerini gerçek Muvahhid addedip, gerçek Müslüman olan ehli sünneti şirk ile suçlamaktalar. Bu piyonlar bilerek veya bilmeyerek sözde tevhid adına İslam düşmanlarına hizmet edip İslama ihanet içindedirler. Müslümanlar dinilerini Kur’an meallerinden değil, İslam İlmihallerinden öğrenmelidir.
Konular
- RUMELİ DEMİRYOLU
- DÜYÛN-ı UMÛMİYYE
- JÖN TÜRKLER
- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
- KEDOURIE, Elie
- 1807: İngilizler İstanbul'u Kuşattı!
- İngiltere gemilerimizi vermemişti
- İngilizlerle İlk Temas
- OSMANLI DEVLETİ, HİNDİSTAN MÜSLÜMANLARI VE İNGİLTERE
- Gazze Savaşında 25bin kayıp Türk Askeri
- II. Viyana Kuşatması Sonrası Türk-İngiliz İlişkileri
- İngilizlerin sahte savaş gemisi hilesi
- Oliver Cromwell: İngiltere'yi İngiltere yapan adam
- İspanya savaşa girmesin diye rüşvet vermişler!
- Uluslaşma Aşamasında Tarihi Aidiyetler ve İskoçların Kader Taşı
- İNGİLİZLERİN TELGRAF ÇALMA VE ÇÖZME EKİBİ
- İngiltere Fransa'yı sollayacak
- İngilizlerin İslam Siyaseti
- ÇANAKKALE SAVAŞINDA İNGİLİZ OYUNU
- Milli Mücadele gerçeği; İngilizler, İslam Alemi’nde “Ankara’nın tek muhatap ”lığı için Hintli Müslümanları mı kullandı?
- İngiltere'nin İslamiyet'e Olan Tavrı
- İngiliz Sömürgecileri ve Vehhabilik
- Bir İngiliz Casusundan Sarsıcı İtiraflar
- ORTADOĞUDA İNGİLİZ CASUS GERTUDE BELL
- I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin Ortadoğu Siyaseti
- Kırım Savaşı
- İngilizler ve Abdülmecid Han
- Kut'ül Amâre Savaşı
- İngiliz-Habeş savaşı 1868
- İslam ve Osmanlı Düşmanı Bir İngiliz Politikacı: William Ewart Gladstone