İNGİLİZ DOĞU HİNDİSTAN ŞİRKETİ

Uzakdoğu ve Hindistan’da İngiliz sömürgeciliğini temsil eden özerk devlet statüsündeki ticaret şirketi.

Orijinal adı British East India Company’dir. 31 Aralık 1600’de, Portekiz ve İspanya’nın tekelinde bulunan Uzakdoğu ve Hindistan baharat ticaretinden pay almak üzere İngiliz tüccarları tarafından krallık beratıyla kurulmuş, zamanla dünyanın en büyük ticaret organizasyonlarından biri ve İngiliz sömürgeciliğinin Asya’daki temsilcisi haline gelmiştir. Şirketin bu temsilciliğini, hükümetin tekel imtiyazını sona erdirip teşkilâtını dağıttığı 1858 yılına kadar özellikle Hindistan’daki faaliyetleri, konumu ve etkisiyle özerk bir devlet gibi sürdürdüğü görülür.

Şirket ilk seferini 1601’de Doğu Hint adalarına (Malezya-Endonezya) düzenledi. Kârlı geçen bu seferden sonra ayrıca Hindistan ile ticaret imkânlarını araştırmaya karar verdi ve 1612’de Bâbürlüler’den Gucerât’ın limanı Sûret’e girme imtiyazı aldı. Aynı zamanda askerî güce de sahip olan ve Kızıldeniz, Basra körfezi, Japonya’ya seferler düzenleyen şirket, İranlılar’la birlikte 1622’de Portekiz donanmasını Hürmüz Boğazı’nda mağlûp ederek Körfez bölgesinin ve Hindistan yolunun kontrolünü ele geçirdi. Fakat bu başarıyı Uzakdoğu’da Hollandalılar’a karşı gösteremedi ve Doğu Hint Adaları bölgesinden çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine dikkatini daha çok Hindistan üzerinde yoğunlaştıran şirketin ticaret organizasyonu giderek gelişti. Sûret ve Masulipatam’dan sonra Bengal’e yöneldi ve 1639’da Madras’ı kiraladı. 1661’de Bombay, II. Charles’ın Prenses Catherine de Bragance ile evlenmesi sebebiyle Portekiz Krallığı’ndan düğün hediyesi olarak alındı ve 1690’da Kalküta liman şehri kuruldu. 1698’de başka bir İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin faaliyete geçmesi karışıklığa yol açtıysa da 1709’da iki şirket birleşti. Bu arada Uzakdoğu’da Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile rekabet tekrar hızlandı ve ilişkiler zaman içinde savaşa varacak boyutlarda gerginleşti.

XVIII. yüzyılın ilk yarısında ticaret hacminde büyük bir gelişme kaydeden şirket, İngiliz hükümetiyle ilişkilerini düzenleyerek ticaret yaptığı bölgelerde devlet adına hareket etme ve temsil imtiyazı aldı. 1717’de Bâbürlüler’den kapitülasyon hakları kazandı ve ülkede çok güçlü bir

konuma yükseldi. 1740’larda Fransızlar’ın Hindistan’a girme çabaları üzerine mal varlığını ve imtiyazlarını korumak amacıyla mahallî taht kavgalarına karıştı ve askerî hareketlere girişti. Bölgedeki birliklerini takviye ederek 1757’de Plassey zaferiyle fiilen Bengal’e hâkim olan şirket 1765’ten itibaren de burayı kendi adına yönetmeye başladı. Ancak Bengal’deki bu tecrübenin çok külfetli olması sebebiyle zarar etmeye başladı ve İngiliz hükümetinden yardım istedi. 1773’te Londra’da çıkarılan Hindistan kanunu ile şirketin Hindistan’daki statüsü bir esasa bağlandı ve bir genel vali gönderilerek bütün sömürge topraklarıyla birlikte şirket de denetim altına alındı; 1784 yılında kabul edilen yeni bir kanunla da uygulamada karşılaşılan bazı aksaklıklar giderildi. Böylece şirket ve Hindistan siyaseti tamamen İngiliz hükümetinin kontrolüne girdi. Bu tarihten sonra giderek ağırlığını kaybetmeye başlayan şirketin ticaret tekeli imtiyazı da 1813 ve 1833’te çıkarılan iki kanunla ortadan kaldırıldı. Bu dönemde şirket bir ticaret kurumu olmaktan ziyade idarî kurum hüviyetine dönüşmüştür. Nitekim 1850’lere gelindiğinde Delhi ve Pencap bölgesi de şirketin kontrolüne geçmiş ve Hindistan’daki İngiliz hâkimiyetinin nihaî sınırları neredeyse belli olmuştur. Aynı şekilde Burma, Singapur ve Hong Kong’la beraber o zamanki dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri şirketin hâkimiyeti altına girmiş, böylece şirket dünyanın en büyük ticaret organizasyonu olduğu gibi yönetimindeki bölgelerde kurduğu idarî, malî ve hukukî yapı ile de devlet fonksiyonu icra eder hale gelmiştir.

Bu durum, özellikle Hindistan’da yüzyıllardır hüküm süren İslâm’ın aleyhine gelişmiş ve şirketin genişleme süreciyle birlikte müslümanların siyasî, ekonomik ve kültürel durumları kötüleşmiştir. Zira ekonomik alanda tarıma dayalı geleneksel yapı İngilizler’in para merkezli ticarî faaliyetlere yönelmesiyle bozulunca toprakların satılmasına mecbur kalınmış, siyasî hâkimiyetin elden gitmesiyle de psikolojik çöküş içerisinde, azınlıkta bulunulan toplumda güven duygusu kaybedilmişti. Kültürel alanda ise kaynak ve himaye desteklerinin yitirilmesi ilim ve sanat erbabının ilerlemelerini durdurmuştu. Diğer taraftan XIX. yüzyılla beraber eğitim dilinin İngilizce’ye dönüşmesi, Urduca ve Farsça’da yetişmiş müslüman potansiyelin bir anda işsiz kalmasına yol açmış, bu durumun doğurduğu zararlar uzun vadede hissedilmiştir. Artan misyonerlik faaliyetleri de daha çok belli bir kültür düzeyinde oldukları için müslümanları hedef almaktaydı. Gittikçe gücünü kaybeden Bâbürlü Devleti ise şirketin genişlemesini engelleyemediği gibi İngilizler, müslüman hâkimiyetinin güçlü olduğu bölgelerde de Bâbürlü Devleti adına idarî faaliyette bulundukları imajıyla kendilerini kabul ettiriyorlardı. Bu süreçte şirketin varlığına karşı çıkan en önemli müslüman güç güneydeki Meysûr Sultanlığı olmuştur. Fakat XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı, İran, Afganistan ve hatta Avrupa devletlerinden destek arayarak İngilizler’i topraklarından çıkarmak isteyen Meysûr Hükümdarı Tîpû Sultan umduğu desteği bulamamış ve yetersiz kuvvetleriyle onlara karşı savaşırken 4 Mayıs 1799 tarihinde şehid düşmüştür (Tîpû Sultan’ın Osmanlı padişahları I. Abdülhamid ile III. Selim’e yazdığı mektuplar ve aldığı cevaplar için bk. BA, Nâme Defteri, nr. 9, s. 178-211; Bayur, XII/47 [1948], s. 619-652).

İngilizler’in ağır vergi politikaları, şirket çalışanlarının yerli halkı küçümsemesi, gittikçe kötüleşen ekonomik durum, misyonerlerin rencide edici faaliyetleri, hukukî prosedürün karmaşık bir hal alması ve siyasî mânada hâkimiyetin yitirilmekte olması müslümanların tepki göstermelerine yol açtı ve 1857’de İngilizler’i ülkeden çıkarmak için bir askerî hareket başlatıldı. Ancak şirket İngiltere hükümetinin desteğiyle bu hareketi kanlı bir şekilde bastırdı. Ülkede hâkimiyetin tekrar kurulmasından sonra İngiliz hükümeti şirketin Hindistan’daki statüsünü iptal ederek ülkeyi doğrudan yönetim altına aldı ve kolonileştirdi (1858); şirketin hukukî varlığı ise 1873’e kadar sürdü. Günümüzde eski İngiliz sömürgesi ülkelerin ve özellikle Hindistan’ın tarih araştırmalarında vazgeçilmez bir konumu olan Londra’daki India Office Library and Records 1801 yılında Doğu Hindistan Şirketi tarafından kurulmuştur.


Azmi Özcan
Diyanet Ansiklopedisi