AĞA HAN

XIX. yüzyıl başlarından itibaren Nizârî İsmâilî mezhebinin son dört imamı için kullanılan unvan.

“Ağa Han”, aslında İran Kaçar hükümdarlarının saraylarında asalet sahibi kimselere verilen bir şeref unvanıdır. Kırk beşinci imamları Şah Halîlullah’ı ziyaret etmek maksadıyla Yezd’e gelen Nizârî İsmâilîler’le şehirdeki İsnâaşerî esnaf arasında çıkan çatışma sırasında Halîlullah’ın öldürülmesi üzerine oğlu Hasan Ali Şah imam oldu (1817). Yeni imam, İran Hükümdarı Feth Ali Şah’ın kızı ile evlendikten sonra kendisine “Ağa Han” unvanı verildi. Bu unvan Hasan Ali Şah’tan sonra onun neslinden gelen imamlara da intikal etmiştir.

Ağa Han Hasan Ali Şah Mahallâtî (ö. 1298/1881). Nizârî İsmâiliyye’nin XIX. yüzyıl başlarında “Ağa Hanlar dönemi” diye adlandırılan devresinin ilk imamıdır. Yetişmesinde, sağlam ve mücadeleci bir karakter taşıdığı anlaşılan annesinin büyük tesiri olmuştur. Kendi neslinin imâmet müessesesi ile de desteklenmesini düşünen Feth Ali Şah, yeni imama “Ağa Han” unvanını vererek onu kızı Serv-i Cihan Begüm ile evlendirdi; böylece imâmet müessesesinin itibarlı hale gelmesine yardımcı oldu. Hasan Ali Şah, Feth Ali Şah’ın 1834 yılında ölümüne kadar Mahallât’ta sakin bir hayat yaşadı. Daha sonra hükümdar olan Muhammed Şah tarafından Kirman valiliğine tayin edildi. Kendisiyle hükümdar arasındaki münasebetler 1838 yılına kadar son derece iyi gittiyse de bu tarihten

itibaren bozulmaya başladı. Hasan Ali Şah 1838’de İran Devleti’ne karşı isyan ederek İran’ın güneyinde bağımsız bir prenslik kurma faaliyetine girişti. İngiliz devlet adamlarıyla sıkı bir münasebet içinde bulunduğu görülen Ağa Han’ın isyanını, Herat üzerinde hâkimiyet iddia eden İran otoritesine engel olmak için İngilizler’ce tertip edilmiş bir hareket olarak değerlendirmek mümkündür. Hasan Ali Şah 1 Eylül 1840’ta İran kuvvetlerine yenilerek Mahallât’tan kaçmak zorunda kaldı; fakat Yezd ve Mahriz’i geçerek Belûcistan’a, oradan da Hindistan’a ilhak edilmek üzere olan Sind’e ulaşmayı başardı. Mensuplarından topladığı paralarla bir süvari taburu kurarak ilhak ve seferberlik hareketlerinde İngilizler’e büyük çapta yardım etti. 1843-1844 yıllarında Sind’in zaptedilmesinde Sir Charles Napier’e sürekli yardımlarından dolayı İngiliz hükümeti tarafından kendisine emekli aylığı bağlanmak suretiyle taltif edildi. Bunpore bölgesine yerleşmek istediyse de İran’dan gelen tepki sonunda bundan vazgeçti. 1845 yılı Aralık ayında Bombay’a giderek orada teşkilâtını kurdu. Çeşitli vesilelerle İran’a dönmek için teşebbüste bulunduysa da muvaffak olamadı. Daha sonra İran’a dönmekten vazgeçti; 1868’de Bombay’da İngilizler’in himayesinde Darkhane adıyla bir merkez kurdu. Bu sırada cemaati arasında çıkan anlaşmazlıklar sadık mensupları ile iş birliği sayesinde bertaraf edildi. Hasan Ali Şah son günlerini, büyük miktarlara ulaşan gelirleriyle ve şeref unvanlarıyla Poona, Bangalore ve Bombay’da geçirdi. 1881 yılı Nisan ayında Bombay’da vefat etti ve Mazagon’da Hasanâbâd denilen yere defnedildi.

Ağa Han Ali Şah (ö. 1302/1885). 1246’da (1830) İran’ın Mahallât şehrinde doğdu; öğrenimini İran’da tamamladı. Annesiyle birlikte bir süre Bağdat ve Kerbelâ’da kaldı. İran sarayının ileri gelenlerinden Nizâmüddevle’nin kızı Şemsülmülûk ile evlendikten bir müddet sonra Karaçi’ye yerleşti. Diğer aile büyükleri gibi o da Ni‘metullahî tarikatına mensuptu. Babasının 1881 yılında ölümü üzerine imâmet görevini devraldı. Kısa süren imamlığı sırasında cemaatini kalkındırmak için bazı çabalar harcadığı, cemaat okullarının açılmasına yardımcı olduğu ve Hindukuş Mevlâîleri hakkında yapılan araştırmaları desteklediği görülmektedir. Vefatında cenazesi vasiyetine uyularak Kerbelâ’ya götürüldü ve dedelerinin yanına defnedildi.

Ağa Han Sultan Muhammed Şah (1877-1957). Nizârî İsmâiliyye’nin en önemli ve teşkilâtçı imamlarından biridir. 2 Kasım 1877’de Karaçi’de doğdu. Babasının ölümü üzerine imam olduğu zaman sekiz yaşında idi. Yetişmesinde, çok dirayetli bir kadın olan annesi Şemsülmülûk’ün ve imamlığa nezaret eden amcası Cengî Şah’ın büyük rolü oldu. Tahsilini İngiltere’de Eton ve Cambridge’te yaptı; ayrıca geleneksel İslâmî öğrenimini de tamamladı. Bu çok yönlü tahsil, kendisinin Doğu’yu ve Batı’yı iyi bilen bir kimse olarak tanınmasını sağladı. 1898’de amcası Cengî Şah’ın kızı ile evlendi; 1908’de de ünlü İtalyan heykeltıraşı Theresa Magliano ile ikinci evliliğini yaptı. Bu hanımın ölümü üzerine Andrea Carron ile üçüncü (1926) ve Fransız Yvette ile dördüncü evliliğini yaptı (1944).

Muhammed Şah’ın Hindistan halkı arasında şöhret kazanması, 1893 yılında Bombay’da Hindûlar’la müslümanlar arasında ineğin kutsallığı, etinin yenilip yenilemeyeceği gibi konulardaki tartışmalar yüzünden baş gösteren kanlı olayları durdurmak için giriştiği ara buluculuk teşebbüslerinde başarılı olmasıyla başladı. 1897’de Hindistan’da ortaya çıkan kolera salgınında aşılanmaktan kaçınan halkı ikna etmek için büyük çaba gösterdi ve bunda başarı sağladı. Bu sırada, aşı konusunda iş birliği yaptığı Rus yahudisi doktor Hafkin’in, yahudilerin Filistin’e yerleşmesine yardımcı olması konusunda kendisini ikna ettiği anlaşılmaktadır. 1898 yılından itibaren Avrupa’ya yaptığı seyahatlerde pek çok devlet adamı ile tanışma imkânı buldu. 1900’de İstanbul’da Sultan Abdülhamid ve Berlin’de Kaiser Wilhelm’le görüştü. 1902’de Kral VII. Edward’ın Londra’daki taç giyme törenlerine katıldı. İngilizler’e yakınlığı dolayısıyla onlar tarafından birçok defa müslümanların lideri gibi kabul edildi. 30 Aralık 1906 tarihinde İslâm Eğitim Konferansı’nın (All-India Muslim Educational Conference) ve aynı yıl İslâm Birliği’nin (Mus- lim Leaugue) kurulmasında görev aldı ve bu ikinci kuruluşun yedi yıl süreyle başkanlığını yaptı. Daha önce Seyyid Ahmed Han tarafından kurulan Aligarh Koleji’nin üniversite statüsü kazanması için aktif faaliyetlerde bulundu. Balkan Savaşı sırasında Hindistan müslümanlarının Osmanlılar’a yardım etmesi için çaba gösterdi. I. Dünya Savaşı’nda ise Osmanlılar’ın Almanlar’ın yanında savaşa girmesini önlemeye çalıştı ve Osmanlı Devleti’nin İtilâf devletlerine karşı savaşa girmek için yayımladığı cihad beyannamesine bütün gücüyle karşı koydu. Bunda muvaffak olamayınca, müstemleke idaresi altında yaşayan bütün müslümanlara hitaben yayımladığı beyannameleriyle Osmanlı Devleti’ne karşı yapılan savaşta İngiliz, Fransız ve Ruslar’ı desteklemenin dinî bir görev olduğunu ileri sürdü. Ayrıca kendi mensupları arasından yetişmiş ajanlar vasıtasıyla Irak ve Suriye’de Osmanlı hatları gerisinde, İngilizler hesabına bilgi toplama işini de yürüttü. Ağa Han’ın bir başka önemli faaliyeti de hilâfet konusundadır. 1919’da Hindistan’da başlayan hilâfet hareketine karşı çıkmasına ve Hindistan müslümanlarını bundan vazgeçirmeye çalışmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin hilâfeti kaldırma kararına karşı çıktı. 24 Kasım 1924 tarihinde Emîr Ali ile birlikte Türkiye Başvekili İsmet Paşa’ya Londra’dan gönderdiği bir mektupta, her şeye rağmen hilâfetin korunmasının gerekli olduğunu, halifeliğin yeni kurulan Türk Devleti için zararlı olmak şöyle dursun, aksine avantaj sağlayacağını, statüsünün ise Katolik kilisesinin temsilcisi olan papanınkinden aşağı olmayacak şekilde yeniden düzenlenmesinin gerektiğini bildirdi. Mektup başvekile ulaşmadan İstanbul’da bazı gazetelerde yayımlandı. Türk yetkilileri ise bunu bir İngiliz oyunu kabul ederek Suriye ve Irak’la beraber hilâfete karşı savaş verenlerin bu defa onu savunduklarına imalı bir şekilde dikkat çekmişlerdir. Son günlerini İsviçre’nin Versoix şehrinde geçirdi; 11 Temmuz 1957 tarihinde orada vefat etti. Cenazesi Mısır’a götürülerek Asvan’da defnedildi.

Muhammed Şah çeşitli tarihlerde ve birçok yerde binlerce mensubunun coşkun

ilgisiyle karşılanmış, defalarca altın, platin ve elmasla tartılarak bu meblağ kendisine hediye olarak verilmiştir. İsmâilîler, onun biriken bu meblağları cemaatin hayrına sarfettiğini belirtmektedirler. Yetmiş iki yıl süren imâmeti süresince mensuplarının iktisadî, sosyal ve kültürel durumlarının daha iyi bir seviyeye yükselmesi için yoğun çabalar sarfeden Sultan Muhammed Şah, İngiliz emperyalizmini desteklemiş ve yüksek tabakadan İngilizler’le çok yakın ilişkiler kurmuştur. Pakistan Devleti kurulmadan önce Hindistan’daki İngiliz hâkimiyetini desteklemiş ve onların lehinde gayret göstermiştir. Britanya tahtına hizmetleri dolayısıyla bir dizi nişan, özel konsilde üyelik ve on bir pâre top atışı ile karşılanmak gibi maddî ve mânevî ödüllerle taltif edilmiştir.

Ağa Han Kerîm el-Hüseynî. 1936’da doğdu. Sultan Muhammed Şah’ın torunu olup dedesinin vasiyeti gereği 14 Temmuz 1957 tarihinde Nizârî İsmâiliyye’nin 49. imamı olmuştur. Halen (1989) bu görevi sürdürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

John Norman Hollister, The Shi‘a of India, London 1953, s. 364; Sultan Muhammed Şah, The Aga Khan Memoirs: World Enough and Time, London 1954, s. 181-187; Fâruk Osman Ebâza, Aga Han, Kahire 1981, s. 52-54, 200-204; Mustafa Öz, Nizârî İsmâîli Mezhebinde Ağa Hanlar Dönemi (doktora tezi, 1986), MÜ İlâhiyat Fakültesi, s. 21-58; Asaf A. A. Feyzee, “The Ismailis”, Religion in the Middle East (nşr. A. J. Arberry), Cambridge 1976, II, 323; Ömer Rıza Doğrul, “Ağa Han”, İTA, I, 135-136; “Ağa Han”, İA, I, 147; H. A. R. Gibb, “Aҗћa Khan”, EI² (İng.), I, 246; H. Algar, “Aqa Khan”, EIr., II, 170-175.

Mustafa Öz
Diyanet Ansiklopedisi